YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Türkiye’deki akademik personelin özlük hakları bakımından oldukça olumsuz durumda olduğunu ve bunun kendilerine olumsuz getirileri olduğunu belirtti :“Hem sayın Başbakanımıza, hem Bakanlar Kurulu’na bu manada sunum yaptık, tablolarıyla gösterdik. Çok olumlu, pozitif mesajlar aldık” dedi.
İlim adamının maaş konuşmasının “zul” olduğunu, ilimin değerinin asla parayla ölçülemeyeceğini dile getiren Çetinsaya, şunları söyledi:
“Ama sonuç itibariyle önümüzdeki hedeflere yürüme noktasında mutlaka özlük hakları konusunda da bir iyileştirmeye, bir politikaya ihtiyacımız var. Özlük haklarıyla ilgili 3 rapor toplantısına katıldım. Hepsi aynı sonuca varıyor. Aklın yolu birdir. İster Türkiye’deki diğer iş kollarıyla kıyaslayalım, ister dünyadaki diğer yükseköğretim alanındaki tabloları kıyaslayalım. (Akademik personelin) Türkiye’deki özlük hakları son derece dezavantajlı durumda. Bu bize kan kaybettiriyor. Bırakın kan kaybetmeyi bizim sayıyı ikiye katlamamız lazım. En nitelikli hale getirmemiz lazım. O manada mutlaka ve mutlaka bu ister maaş artışı deyin ister özlük haklarının iyileştirilmesi deyin bu konunun Türkiye’nin gündemine girmesi lazım.Hem sayın Başbakanımıza, hem Bakanlar Kurulu’na bu manada sunum yaptım, ilgili bütün bürokratik kuruluşlara tablolarıyla gösterdik. Çok olumlu, çok pozitif mesajlar aldık. O bakımdan önümüzdeki haftalarda, aylarda bu konunun olumlu bir neticeye varacağını ve gerçekten Türkiye’nin önemli bir adım atacağını umuyorum, inanıyorum. Bu bütün devlet üniversitelerindeki bütün akademisyenleri, okutmanından öğretim elemanına, doçentten profesöre kadar hepsini kapsayacak.”
Çetinsaya,nitelikli insan yetiştirilmesine önem verilmesi gerektiğini belirtti ve şunları söyledi:
“Birincisi, ülkenizdeki her vatandaşınızı mümkün olduğu kadar çok nitelikli eğitim süreçleriyle buluşturabilmek. İster 2, ister 4 yıllık ister mesleki teknik eğitim boyutlarıyla olsun her manasıyla bu süreçleri gerçekleştirebilmek, bir diğeri ise Ar-Ge, yenilikçilik, girişimcilik, patent, bütün bu süreçlerde en nitelikli beyinleri bu alanlara angaje edebilmek. Araştırma geliştirmeye, laboratuvarlara ve bütün bu yenilikçilik alanlarına angaje edebilmek. Bütün bunların kilit noktası da üniversiteler, yüksek öğretim sistemi, yüksek öğretimin yeniden yapılandırılması, fiziki altyapısının geliştirilmesi. Ama yine geliyoruz insan kaynağına. İnsan kaynağını hem nitelikli hale getirmemiz lazım hem de sayısal olarak arttırmamız lazım. Yaptığımız analizlere göre Türkiye’de önümüzdeki 10 yıl içerisinde nitelikli doktora sayısını 2 katına çıkarmamız gerekiyor. Bugün ülkemizde yaklaşık 4 bin doktora yaptırıyoruz, her sene mezun veriyoruz ama bunu önümüzdeki 10 yılda iki katına çıkarmamız gerekiyor. O bakımdan da çok yol yürümemiz, bir takım politikaları, stratejileri devreye sokmamız gerekiyor.”
Nitelikli beyinlerin özel sektöre değilde akademiye yönelmesi gerektiğini belirtti ve bu konuyla ilgili :
“Baktığımız zaman, ister özel sektörle kıyas edelim ister kamu sektöründe kıyas edelim üniversitelerin bu konuda dezavantaj yaşadığını görüyoruz. Nitelikli beyinlerin daha çok özel sektöre, kamu sektöründeki diğer alanlara kaydığını görüyoruz. Bu da özlük haklarındaki dezavantajlar dolayısıyla. Türkiye, son 10 yılda önemli mesafeler katetti. Özel kesimde, kamu kesiminde önemli iyileştirmeler yapıldı ama üniversitelerimiz bu konuda dezavantajlı konuma geldiler. Ne yapıp ne edip en nitelikli beyinleri akademide, laboratuvarda, sınıfta tutmamız lazım. Onların Ar-Ge çalışması, patent, laboratuvar çalışması yapmasını sağlamamız lazım. Ancak böyle 2023 hedeflerine daha emin adımlarla yürüyebiliriz. Bu bakımdan bütün kamuoyunun, ilgili bütün kesimlerin dikkatini bu konuya çekmek isterim.” dedi.