It is quite a hard thing to bring up a child.
Bir çocuk yetiştirmek oldukça zor bir şey.
After her husband's death, she brought up the two children all by herself.
Kocasının ölümünden sonra, iki çocuğu tamamen kendi başına yetiştirdi.
He was brought up by his grandfather because both of his parents had died in a car accident.
Dedesi tarafından büyütüldü, çünkü her iki ebeveyni de araba kazasında ölmüştü.
Tom hesitated to bring up the subject.
Tom konuyu gündeme getirmede tereddüt etti.
I don't want to bring up the topic of politics at the dinner table tonight.
Bu akşam yemek masasında siyaset konusunu açmak istemiyorum.
I need to bring up the topic of vacation time with my boss at our next meeting.
Bir sonraki toplantımızda patronumla tatil konusunu gündeme getirmem gerekiyor.
You picked a bad time to bring up that topic.
Bu konuyu gündeme getirmek için kötü bir zaman seçtin.
He has brought up what he has eaten.
Yediklerini çıkardı.