The baby began to cry when he dropped his rattle from his stroller.
Bebek çıngırağını arabasından düşürdüğünde ağlamaya başladı.
The US dropped a nuclear bomb on Nagasaki, Japan, killing 39,000 people instantly.
ABD, Nagasaki, Japonya'ya nükleer bomba attı ve anında 39.000 kişiyi öldürdü.
The police ordered the suspect to drop his gun.
Polis, zanlıya silahını bırakmasını emretti.
The average family income dropped by 40 during the Great Depression.
Büyük Buhran döneminde ortalama aile geliri yüzde 40 azaldı.
Some patients may feel cold because their body temperatures have dropped.
Bazı hastalar vücut sıcaklıkları düştüğü için üşüyebilirler.
Over the past years, the number of Protestants dropped to 17 percent of the population.
Son yıllarda Protestanların sayısı nüfusun yüzde 17'sine düştü.
Mr. Suzuki persuaded his son to drop his plan to study abroad.
Bay Suzuki, oğlunu yurt dışında eğitim planını vazgeçmesine ikna etti.
The Emperor agreed to drop the demand for money.
İmparator para talebinden vazgeçmeyi kabul etti.
Can you drop me at the station on your way home?
Beni eve giderken istasyonda bırakabilir misin?
My friend will drop us at the airport.
Arkadaşım bizi hava alanına arabayla bırakacak.
We have not had a single drop of rain for two weeks.
İki haftadır tek bir damla yağmur yok.
A drop of bleach can ruin your clothing.
Bir damla çamaşır suyu giysilerinizi mahvedebilir.
Excessive supply leads to a drop in prices.
Aşırı arz, fiyatlarda düşüşe yol açar.
The drop in consumer spending reflects concern about the economy.
Tüketici harcamalarındaki düşüş, ekonomiyle ilgili endişeleri yansıtıyor.
The heavy storm caused a drop of 75 yield of corn crops.
Şiddetli fırtına mısır ekinin veriminde %75'lik bir düşüşe neden oldu.