There's no coffee, so we'll have to make do with tea.
Kahve yok, o yüzden çay ile idare etmek zorunda kalacağız.
We were in a hurry, so we had to make do with a quick snack.
Acelemiz vardı, bu yüzden hızlı bir atıştırma ile idare etmek zorunda kaldık.
We'll have to make do with this old car for a while.
Bu eski araba ile bir süre idare etmemiz gerekecek.
I can't afford to buy a new bike, so I'll have to make do with this old one.
Yeni bir bisiklete gücüm yetmiyor, bu yüzden bu eskisiyle idare etmek zorunda kalacağım.