Eventually the salesman persuaded me to buy the expensive machine.
Sonunda satıcı, beni pahalı makineyi almaya ikna etti.
I had no difficulty in persuading my father to let me study abroad.
Babamı yurtdışında okumama izin vermeye ikna etmekte hiç zorluk çekmedim.
The police persuaded the criminal to surrender his weapon.
Polis, suçluyu silahını teslim etmeye ikna etti.
Mr. Suzuki persuaded his son to drop his plan to study abroad.
Bay Suzuki, oğlunu yurt dışında eğitim planını vazgeçmesine ikna etti.