time may go
:
zaman gidebilir
time may heal
:
zaman iyileştirebilir
time may pass
:
zaman geçebilir
allow time
:
zaman tanımak, vermek
change time
:
zamanı/süreyi değiştirmek
check time
:
saate bakmak
cheer time
:
neşelendirme zamanı
devote time
:
zaman ayırmak
enjoy time
:
hoş vakit geçirmek
find time
:
zaman bulmak
gain time
:
zaman kazanmak
give time
:
zaman vermek
have time
:
zamanı olmak
keep time
:
(saat) zamanı göstermek
kill time
:
zaman öldürmek
leave time
:
zaman ayırmak
lose time
:
zaman kaybetmek
make time
:
zaman yaratmak
need time
:
zamana ihtiyaç duymak
pass time
:
zaman geçirmek
save time
:
zaman kazan(dır)mak
set time
:
zamanı ayarlamak
spend time
:
zaman harcamak/vakit geçirmek
take time
:
zaman almak
tell the time
:
(saat) zamanı göstermek / saati söylemek
waste time
:
zamanı boşa harcamak
this time
:
bu zaman / bu sefer
countless times
:
sayısız kez
last time
:
geçen sefer, son kez
first time
:
ilk kez
every time
:
her zaman / her sefer
ancient times
:
eski çağlar
awful time
:
kötü zaman
bad time
:
kötü zaman
considerable time
:
epey zaman
difficult time
:
zor zaman
great time
:
harika/iyi zaman
hard time
:
zor zaman
little time
:
biraz zaman
local time
:
yerel saat
long time
:
uzun zaman
medieval time
:
ortaçağ zamanı
modern time
:
modern zaman
perfect time
:
mükemmel zaman
precious time
:
değerli zaman
prehistoric time
:
tarih öncesi zaman
prime time
:
başlıca zaman
reasonable time
:
Makul süre
recent time
:
yakın zaman
right time
:
doğru zaman
same time
:
aynı zamanda
several times
:
birkaç kez
short time
:
kısa zaman
spare time
:
boş zaman
suitable time
:
uygun zaman
terrible time
:
korkunç zaman
tough time
:
zor zaman
wonderful time
:
harika zaman
free time
:
boş zaman
next time
:
bir dahaki sefer
early time
:
erken zaman
time may run out
:
zaman tükenebilir
brief time
:
kısa bir süre
run out of time
:
zamanı bitmek
all the time
:
her zaman, daima, sürekli, hep
leisure time
:
boş zaman
long period of time
:
uzun zaman
time delay
:
gecikme, geride kalma
time period
:
zaman aralığı
travel time
:
seyahat süresi
time interval
:
zaman aralığı
for a short period of time
:
kısa süreliğine
many times
:
birçok kez, defalarca
jail time
:
hapis cezası
change over time
:
zamanla değişmek
in times of drought
:
kuraklık döneminde
journey time
:
yolculuk süresi
make up for the lost time
:
yitirilen zamanı telafi etmek
make up time
:
zamanı telafi etmek
keep up with the times
:
çağa ayak uydurmak
election time
:
seçim zamanı
time travel
:
zaman yolculuğu
a matter of time
:
an meselesi
most of the time
:
çoğu zaman
have a hard time doing sth
:
bir şey yapmakta zorlanmak
since the dawn of time
:
zamanın başlangıcından beri
high time
:
vakti geldi de geçiyor
only just in time
:
ucu ucuna
appropriate time
:
uygun zaman
Daha az gör